Yayınlarımız
Uyarlama davası
UYARLAMA DAVASI – AV. MURAT TEZCAN – HATİCE NUR GÖKŞİN
UYARLAMA DAVASI
Bazı sözleşmelerin kurulduğu an ve ifa anı farklılık gösterebilir. Bu tür sözleşmelerde sözleşmenin kurulduğu an ve ifa zamanı arasında geçen süre zarfında, tarafların öngörmediği ve öngörmesinin de beklenmediği bazı değişiklikler meydana gelebilir. Bu değişikliklerle beraber, tarafların sözleşme ilişkisine girdiği sırada temel aldığı tasavvurlar da değişebilir. Bu tarz değişiklikler sözleşmede başlangıçta kurulmuş olan taraflar arası menfaat dengesinin bozulmasına sebebiyet verir.
Sözleşmeler hukukuna egemen olan ahde vefa ilkesi, sözleşmede yer alan hükümlere bağlı kalmayı ve sözleşme hükümlerine uygun davranmayı ifade eder. Fakat bu ilke bazı durumlarda, özellikle sözleşmenin kurulduğu zamanki şartların ifa anına kadar geçen sürede değişmesi sebebiyle hakkaniyete uygun olmayan neticelere sebebiyet verebilir. Bu gibi bir durumda borçludan sözleşmeye bağlı kalmasının ve sözleşmedeki borcunun ifasının talep edilmesi adaletsiz sonuçlara yol açabilir. Nitekim, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 30.05.2012 tarihli ve 2012/8973 E., 2012/13817 K. sayılı kararında da benzer hususlara değinmiştir:
“Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (M.K. Md.4,2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (Clausula Rebüs Sic Stantibus- Beklenmiyen hal şartı–sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.”
Ortaya çıkan bu adaletsiz durumların önlenmesi adına, uyarlama kavramı ortaya çıkmıştır. Uyarlama, geleceğe ilişkin bir sorun olduğundan daha çok uzun süreli sözleşmelerde gündeme gelir ve sözleşmenin değişen şart ve koşullara uygun duruma getirilmesi olarak tanımlanabilir. Uyarlamanın amacı, sözleşmenin varlığını muhafaza etmek ve sözleşmeyi ayakta tutmaktır. Sözleşmenin devamını engelleyecek durumlardan bir tanesi de taraflar arasındaki menfaat dengesinin bozulmasıdır. Bu açıdan uyarlama, taraflar arsındaki menfaat dengesinin korunmasına ve değişen koşullar nedeniyle bir tarafa yüklenen riskin paylaştırılmasına hizmet eder. Yasa koyucu, uyarlama müessesesini Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümler kısmında şu şekilde düzenlemiştir:
“MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
Uyarlama, esasen dayanağını TMK m. 2’de öngörülen dürüstlük kuralından almaktadır ve sürekli ve ani edimli sözleşme olması fark etmeksizin kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça bütün sözleşmeler için gerçekleşebilir. Taraflar isterse sözleşme serbestisi ilkesi gereği, tarafı oldukları sözleşmelere uyarlama hükmü koyabilir. Uyarlama, sözleşmeler hukukunun temel ilkelerinden biri olan ahde vefa ilkesinin bir istisnası niteliğinde olduğundan talep edilebilmesi için bazı şartların varlığı aranmaktadır. Bu şartları şu şekilde sıralamak mümkündür:
- Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki dengenin bozulması ve bu bozulmaya borçlunu katlanmasının dürüstlük kuralına, adalet ve hakkaniyete göre beklenememesi gerekmektedir. Bu durum, işlem temelinin çökmesi olarak da ifade edilebilir. Aşırı ifa güçlüğüne neden olan bu durum, sözleşmenin kurulduğu sırada var fakat sözleşmenin tarafları bundan haberdar değilse uyarlama hükümlerine başvurulamaz. Sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan ve aşırı ifa güçlüğüne neden olan bu durum borçlunun ekonomik olarak mahvına sebebiyet verme şeklinde yorumlanmamalıdır nitekim, borçlu bu adaletsiz durumu karşılayacak ekonomik güce sahip olsa bile dürüstlük kuralına aykırı ve adaletsiz bir durum söz konusu olduğunda karşı tarafında da durumu göz önünde tutularak uyarlama talep edilebilir.
- Aşırı ifa güçlüğüne neden olan durumun, olağanüstü olması, sözleşme yapıldığı sırada önceden öngörülmemesi ve sözleşmenin tarafları tarafından da öngörülmesinin beklenmemesi Olağanüstü durumlara; savaş, salgın hastalık, ekonomik kriz, devalüasyon, doğal afetler, ithal ve ihraç yasağı, kıtlık örnek olarak verilebilir. Bu durumlar belirlenirken tarafların bilgisi ve uzmanlık alanları, sözleşmenin kurulduğu zamanın şartları, sözleşmenin türü, tarafların menfaatleri dikkate alınmalıdır.
- Aşırı ifa güçlüğüne neden olan durum, borçludan kaynaklanmamalıdır. Örneğin borçlu, sözleşmeden doğan borcunu zamanında ifa etse idi aşırı ifa güçlüğüne neden olan durumdan etkilenmeyecek idi ise bu durumda borçlunun uyarlama talebinde bulunamaması gerekir. Fakat borçlu, temerrüde düşmede kusuru olmadığını ispat ederse uyarlama hükümlerine başvurabilir.
- Taraflar sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmemiş olmalıdır ya da ifada bulunurken uyarlamadan doğan haklarını saklı tutmalıdır. Kural, ifada bulunduktan sonra uyarlama talep edilememesidir. Fakat borçlu, borcunu yerine getirirken uyarlamaya ilişkin haklarını saklı tutmuş ise ifayı gerçekleştirdikten sonra da uyarlama talebinde bulunabilir. Bu gibi bir durumda uyarlamanın sonucuna göre, ifa edilmiş olan kısım sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebilecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 28.11.2019 tarihli ve 2017/515 E., 2019/1233 K. sayılı kararında bu şartlar şu şekilde belirtilmiştir:
“Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.”
Bu şartlar gerçekleşti ise borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması talep edilebilir. Hakim, karşı edimin arttırılması, edim yükünün azaltılması, sözleşme süresinin uzatılması veya kısaltılması, ifa tarzının değiştirilmesi gibi uygun bulduğu biçimde uyarlama yapabilir.
Uyarlama yapılması mümkün değilse ya da uyarlama yapılması, hiçbir fayda sağlamayacak veya uyarlama yapılması karşı tarafın edimini yerine getirmesini güçleştirecek ise bu durumda uyarlama yerine dönme gündeme gelir. Sürekli edimli sözleşmelerde ifaya başlanmamış ise dönme, başlanmış ise fesih söz konusu olur.
TBK m. 138’de uyarlamanın aksine, dönme hakkının mahkemeler önünde kullanılması gerekliliğinden bahsedilmemiştir. Dolaysıyla, dönme hakkı, mahkeme önünde veya mahkeme dışında kullanılabilir.
Uyarlama daha çok ve sık bir biçimde uzun süreli sözleşmelerde gündeme gelir. Uyarlamanın en çok gündeme geldiği sözleşmelerden bir tanesi, sürekli edimli sözleşmelerden olan kira sözleşmeleridir. Kira sözleşmesinin temel unsurlarından biri olan kira bedeli için açılacak uyarlama davasını ve kira tespit davasını birbirine karıştırmamak gerekir. Kira tespit davasını taraflardan her biri hukuki bir yararı bulunduğu sürece ve sadece konut ve çatılı iş yeri kiraları söz konusu olduğunda açabilirken uyarlama davasının bütün kira sözleşmeleri için yukarıda belirttiğimiz bazı şartların varlığı halinde açılması mümkündür. Uyarlama davasıYargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/2910 E., 2020/6680 K. Sayılı kararında bu hususa şu şekilde değinmiştir:
“Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi halinde kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “ uyarlama “ davası açılabilir. O halde Mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan uyarlama davalarında uygulanması gereken ilke ve esaslar, belirtildiği şekilde tek tek ortaya konulmalı ve konularında uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi mücbir sebep sayılan doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınmalı ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde kira bedelinin tespitine yönelik karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Son zamanlarda verilen yargı kararlarına bakılacak olursa özellikle son dönemde hayatımızın her alanını etkileyen yüksek enflasyon oranları, kira bedellerinin kiralayan açısından uyarlamanın söz konusu olabilmesi için gereken, öngörülemez ve olağanüstü bir durum şartının bir görünüş biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay, 3. Hukuk Dairesi 2021/5067 E., 2021/7930 K. sayılı, 07/09/2021 tarihli kararında bu hususu şu şekilde açıklamıştır:
“Somut olayda; taraflar arasında düzenlenen 16/08/2010 başlangıç tarihli, on yıl süreli kira sözleşmesine ilişkin, taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı, dava tarihi olan 19/03/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değişen hal ve şartlara göre kira bedelinin uyarlanmasını istemiştir. Uzun süreli kira sözleşmelerinde edimler arasındaki dengenin aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman “ uyarlama “ davası açılabilir.”
ESER SÖZLEŞMESİNDE UYARLAMA
Eser sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Yüklenici, eseri yapıp teslim etmeyi taahhüt ederken iş sahibi bunun karşılığında bir bedel ödeme borcunu üstlenir. Taraflar, ödenecek bedeli sözleşme kurulurken ve kesin olarak belirlemişler ise bu bedel götürü bedeldir.
Eser sözleşmesi, sürekli ani edim karışığı bir sözleşmedir. Sözleşme ilişkisinin uzun bir süre alması bu sözleşmeler için uyarlama müessesesini son derece önemli kılmıştır. Bundan hareketle yasa koyucu, eser sözleşmesi için bedel bakımından uyarlamayı özel olarak düzenleme gereksinimi duymuştur. Şöyle ki:
“MADDE 480- Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.
Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar, taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Dürüstlük kurallarının gerektirdiği durumlarda yüklenici, ancak fesih hakkını kullanabilir.
Eser, öngörülenden az emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile iş sahibi, belirlenen bedelin tamamını ödemekle yükümlüdür.”
Eser sözleşmesinde bedel, önceden götürü bedel olarak belirlenmiş ise yüklenici sözleşmedeki bedelin değiştirilmesi istenemez fakat bu durum hakkaniyete ve adalete aykırı durumlar oluşturabilir. Dolayısıyla aşağıdaki şartların varlığı halinde bu bedelin değiştirilmesi mümkün kılınmıştır:
- Sözleşme kurulduğu sırada öngörülemeyen ya da öngörülüp sözleşmeye etki edeceği düşünülmeyen dolayısıyla dikkate alınmayan bir durum ortaya çıkmalıdır. Öngörülemeyen bu olay tespit edilirken işinde uzman ve özenle hareket eden yüklenici dikkate alınmalıdır. Yüklenicinin tacir olduğu durumlarda olağanüstü öngörülemeyen durum değerlendirmesi daha dar bir biçimde yapılmaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 02.06.2020 tarihli ve 2019/3771 E., 2020/1216 K. sayılı kararında yüklenicinin basiretli tacir olması nedeniyle uyarlamaya konu edilemeyecek durumlara şu şekilde bazı örnekler verilmiştir: “Uyarlama talebinin dayanağı olarak gösterilen ve davalının süre uzatımı verdiği, ruhsat alımındaki gecikme, numunelerin incelenme süresi, hakediş ödemelerindeki gecikme, anıtlar kurulunca projenin onaylanmasındaki gecikme, iş artışı ile mevsim nedeniyle çalışılmayan günler, iş artışı ve özellikle Anıtlar Yüksek Kurulu’nun denetimine tabi eser sözleşmelerindeki gecikme ve süre uzatımları sözleşmenin yapıldığı sırada işinin ehli olup basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gereken yüklenici tarafından öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum niteliğinde değildir.”
- Yüklenicinin TBK m. 480/2’ye göre sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını istemesi veya sözleşmenin sona ermesini talep etmesi için başlangıçta öngörülemeyen, olağanüstü durumlardan dolayı sözleşmede belirlenen götürü bedelle eserin tamamlanması mümkün olmamalı veya son derece güçleşmelidir.
- Öngörülemeyen durumun müteahhide yüklenemeyen sebeplerle ortaya çıkması gerekir.
- Yüklenicinin meydana gelen olağanüstü durumu iş sahibine bildirmesi gerekir. Bildirmez ise uyarlama fırsatından yararlanamaz. Bu şart, yüklenicinin göstermesi gereken özen yükümlülüğünün bir gereğidir.
- Yüklenici, uyarlamadan doğan haklarından önceden vazgeçmemiş ve sınırlandırmamış olmalıdır.
Bu şartlar yerine geldiğinde yüklenici, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep edebilir. Fakat sözleşmenin yeni koşullara uyarlanması mümkün değilse veya iş sahibinin uyarlamaya katlanması dürüstlük kuralları gereği ondan beklenemeyecek ise bu durumda sözleşmeden dönme zorunluluğu doğacaktır. Dönme, sözleşmeyi bütün sonuçları itibariyle baştan itibaren sona erdireceğinden bazı durumlarda hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilir. Bu gibi durumlarda dönme yerine sözleşmenin feshi gündeme gelecektir.
Eser sözleşmesinin götürü bedel dışındaki diğer unsurlarının ya da bedelin götürü bedel şeklinde düzenlenmediği durumlarda bedelin uyarlanması, genel hükümlere göre istenebilecektir.
Özellikle, günümüzdeki yüksek enflasyon oranları ve eser sözleşmelerinin ifa edilmesinin uzun zaman alması nedeniyle eser sözleşmesinde uyarlama büyük önem arz etmektedir.

2B Arazileri Ve Anayasa Mahkemesi Kararı
Miras Sebebiyle İstihkak Davası

TAŞINMAZIN DEVRİ VEYA TAŞINMAZ ÜZERİNDE SINIRLI AYNİ HAK KURULMASINA İLİŞKİN ARABULUCULUK TUTANAKLARININ İCRASI

İHALENİN FESHİ DAVALARI

YENİ ARAZİ OLUŞMASI YOLUYLA TAŞINMAZ MÜLKİYETİNİ KAZANMA / TMK m.708

6306 Sayılı Kanun’un 6. Maddesinin Anayasal Hak Ve Özgürlükler Açısından Ele Alınması

TAŞINMAZ KİRALAMALARINDA KİRAYA VERENİN HAPİS HAKKI

7445 Sayılı Kanun Ve Dava Şartı Arabuluculuk

ERKEN TAHLİYE’NİN KİRAYA VEREN VE KİRACI BAKIMINDAN SONUÇLARI

Aile Konutu

BORÇLUYA SATIŞ YETKİSİNİN VERİLMESİ VE İİK 135/2 KAPSAMINDA TAŞINMAZLARIN TAHLİYESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Anayasa Mahkemesi Kararı Sonrası Değer Artış Payı

Anayasa Mahkemesi’nin Hukuki Kamulaştırmasız El Atmalara Yönelik Önemli Kararına İlişkin Değerlendirme.

TRAMPA SÖZLEŞMESİ
