Yayınlarımız
Trafik Kazalarında Ölüm Ve Cismani Zararlardan Doğan Sorumluluk Ve Tazminat
TRAFİK KAZALARINDA ÖLÜM VE CİSMANİ ZARARLARDAN DOĞAN SORUMLULUK VE TAZMİNAT – AV. MURAT TEZCAN - AV. ESRA EYLÜL SULUKAN
GİRİŞ
Türk Hukuk Sistemimizde trafik kazalarının neden olduğu zarar sebebiyle zarar görenin tazminat sorumluluğu düzenlenmiştir. Tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için öncelikle trafik kazasının gerçekleşmesinde araç varsa araç işletenin ve işletme sahibinin sorumluluğunun hangi sorumluluğa dayandığını tespit etmek gerekir.
Sorumluluk halleri aracın işletme halinde bulunması veya işletilme halinde olmayan araç tarafından kazanın meydana gelmesine göre değişir. Sorumlulukların değişmesine rağmen ortak bulunan tek husus zarar görenin zararının giderilmesidir. Zarar gören, Türk Borçlar Kanunu’na göre maddi tazminat talebinde bulunabileceği gibi manevi tazminat talebinde bulunabilir.
Trafik kazası meydana geldiğinde ortaya çıkabilecek sorumluluklar; tehlike sorumluluğu, özen sorumluluğu ve kusur sorumluluğu olarak üçe ayrılmaktadır. Tehlike sorumluluğu aracın işletilme halinde meydana gelir. Özen sorumluluğu (sebep sorumluluğu) ve kusur sorumluluğu ise aracın işletilme halinde olmadığı durumlarda meydana gelir.
Tehlike sorumluluğunun meydana gelmesinde elbette ki araç işletenin ve şoförün kusuru bulunmaktadır. Ancak tehlike sorumluluğunun bulunduğu hallerde, bu durum Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmesi ve bu kanunun özel kanun olması sebebiyle hakim tarafından uygulanacak kanun Karayolları Trafik Kanunu’dur. Dolayısıyla; tehlike sorumluluğunun bulunduğu durumlarda kusur ve sebep sorumluluğunun da bulunması halinde, zarar gören haksız fiil sorumluluğuna dayansa bile, hakimin uygulayacağı sorumluluk türü tehlike sorumluluğudur.
TEHLİKE SORUMLULUĞU
Tehlike sorumluluğu; tehlikeli sonuçlar doğurabilecek işletmelerin işletilmesi sebebiyle doğabilecek olan zararlardan işletme sahibinin sorumlu tutulması durumunda mevcuttur. Tehlike sorumluluğu işletme halinde sorumluluk ve işletme halinde olmayan sorumluluk olarak ikiye ayrılmaktadır. İşletme halinde sorumluluk; örnek vermek gerekirse işletilen motorlu bir aracın işletilmesi sebebiyle sebep olduğu zararların meydana gelmesi sebebiyle olur. İşletme dışı sorumlulukta ise işletilme durumu mevcut değilken bir faaliyet sonucunda ortaya çıkan zararların meydana gelmesi durumu mevcuttur.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. Maddesinin 1. Fıkrasında; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” Hükmü amir bulunmaktadır.
Yukarıdaki hükme göre; işletme halinde bulunan bir motorlu aracın trafik kazasına sebep olmasında doğacak olan kazalardan Karayolları Trafik Kanunu gereğince otorlu aracın işleteni ve bağlı bulunduğu teşebbüsü doğacak olan zararlardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaktır. Bu konuya somut bir örnek verecek olursak; işletme halinde bulunan bir taksinin sebep olduğu bir kaza nedeniyle zararın doğması durumunda taksinin işleteni ve işletenin bulunduğu işletme sahibi tehlike sorumluluğuna göre doğan zararlardan müteselsilen sorumlu olurlar. Dolayısıyla trafik kazası nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında araç işleteni ve işletme sahibine karşı birlikte dava açılabilmektedir.
Tehlike sorumluluğunun; tehlikeli bir sonuç doğurabilme potansiyelinin var olması sebebiyle ortaya çıktığından yukarıda bahsetmiştik. Aracın işletilme halinde olmaması durumunda ise ortaya çıkacak olan zararların nasıl tazmin edildiği hususu ise yine Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. Maddesinin 3. Fıkrasında düzenlenmiştir.
Bahsi geçen kanun maddesinin ilgili fıkrasında; “İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.” Hükmü amir bulunmaktadır.
Hükümden de anlaşılacağı üzere, zarar görenin araç işleteninden ve işletme sahibinden sebep olduğu trafik kazasından kaynaklı zararlarının giderilmesini talep edebilmesi için araç işletenin veya işletme sahibinin kusuru olduğunu veya araçtaki bozukluğun kazaya neden olduğunu ispatlaması gerekmektedir. Burada karşımıza kusur sorumluluğu ve sebep sorumluluğu karşımıza çıkmaktadır.
Tehlike sorumluluğunun varlığında, kusur sorumluluğu ve sebep sorumluluğu hallerinin de var olabileceği yukarıda bahsedilmişti. Ancak burada birden fazla sorumluluk halinin bulunması sorumlulukların yarışacağı dolayısıyla zarar görenin hangi sorumluluğa dayanarak dava açabileceği konusunda seçim hakkının bulunduğu söylenemez. Zira burada hakim sorumluluğu re’sen takdir edecektir ve o sorumluluğun şartlarının oluşup oluşmadığına göre tazminata hükmedecektir.
Aracın işletilme halindeyken trafik kazasına neden olması sebebiyle işleteninin veya işletme sahibinin sorumluluğunun genel şartları şu şekildedir:
- Bir zarar meydana gelmiş olmalıdır.
Burada oluşan zarar, hem maddi hem de manevi zararı kapsamaktadır. Burada araç işleteni ile araç sahibi arasındaki zarardan sorumluluk genel hükümlere tabiidir. Ancak zarar görene karşı araç işleteni ve sahibi müteselsilen sorumludur. Daha sonrasında araç sürücüsünün kusuru sebebiyle zarar meydana gelmiş ise işletme sahibi ödemiş bulunduğu tazminatı kusuru oranında araç şoförüne rücu edebilir.
- Bu zarar bir trafik kazasından doğmuş bulunmalıdır.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. Maddesine göre trafik kazası; “Trafik kazası : Karayolu üzerinde hareket halinde olan bir veya birden fazla aracın karıştığı ölüm,yaralanma ve zararla sonuçlanmış olan olaydır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Hükümden de anlaşılacağı üzere; trafik kazasının meydana gelebilmesi için hareket halinin var olması, bir veya daha fazla aracın bulunması ve zararın doğmuş olması gerekmektedir.
- Kaza ve zarara motorlu bir aracın sebep olması gerekmektedir.
Motorlu araç; karayolunda insan, hayvan, yük taşımaya elverişli olan motor gücü ile çalışan ve hareket unsuru bulunan araçtır. Sorumluluğun doğabilmesi için kazaya motorlu aracın sebep olması gerekmektedir.
- Kaza ile motorlu araç arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
Motorlu aracın işletilmesinden araç işleteni veya işletme teşebbüsünün sorumlu tutulabilmesi için, aracı işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru veya araçtaki bozukluk ya da kaza sonrasında yardım fiillerinden doğan zararın meydana gelmesinde uygun illiyet bağının kurulabilmesi gerekmektedir. Aksi durumlarda araç işleteni veya işletme teşebbüs sahibinin sorumluluktan kurtulması veya sorumluluğunun azaltılması sonucu ortaya çıkar.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 86. Maddesinde; “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir” işletenin veya araç işleticisinin bağlı bulunduğu işletme teşebbüsünün sorumluluğunun sona ermesi ya da azaltılması durumu düzenlenmiştir.
Zarar görenin doğrudan doğruya sigortacıya başvurma hakkı şu şekildedir:
Karayolları Trafik Kanunu 91/1’ e göre; işletenler mali sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Dolayısıyla zarar gören işletene başvurmak yerine doğrudan doğruya sigortacıya başvurarak zararının tazmin edilmesini talep edebilir.
Sigortacıya doğrudan dava açabilmek için; aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasının bulunması ve işleten veya eylemlerinden sorumlu oldukları kişinin sorumluluklarının doğmuş bulunması gerekmektedir. Bu iki şart gerçekleştiğinde zarar gören, zararının tazmin edilmesini doğrudan doğruya sigorta şirketinden talep edebilir.
TAZMİNAT
Trafik kazasından doğan zarar, hem maddi hem manevi zarar olabilir. Her iki ihtimalde de trafik kazasından doğan zararın hesaplanmasında hakim Türk Borçlar Kanunu’ndaki hükümlere göre tazminatı belirler. Doğan zarardan kaynaklı olarak hem maddi hem de manevi tazminat talep edilebilmesi mümkündür.
a) Maddi Tazminat
Türk Borçlar Kanunu’na göre zarar gören zararını, zarar verenden talep etme hakkına sahiptir. Trafik kazalarında oluşan zararlar “eşyaya verilen zararlar ve kişiye verilen zararlar”olmak üzere ikiye ayrılır. Konumuz açısından burada yalnızca kişiye verilen zararlar incelenecektir.
Türk Borçlar Kanunu’nda Özel Durumlar başlığı altında “ölüm ve bedensel zararlar” olmak üzere iki ayrı şekilde maddi tazminat ve kalemleri belirlenmiştir.
Ölüm hali
Türk Borçlar Kanunu’nun 53. Maddesinde ölüm halinde uğranılan zararların şu şekilde olduğu belirtilmiştir:
i) Cenaze giderleri
Ölüm derhal meydana gelmişse zarardan sorumlu olan kişi, ölen kişinin cenaze masraflarını karşılamakla yükümlüdür.
ii) Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar
Ölüm derhal gerçekleşmemişse; zarardan sorumlu olan tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmaından ya da yitirilmesinden ölene kadar çalışamadığı süre için tazminat ödemekle yükümlüdür.
iii) Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar
Destekten yoksun kalma tazminatı; zarar gören kişinin ekonomik olarak desteğine ihtiyaç duyan kişilerin, zarardan sorumlu olanlardan talep edebildiği bir tazminat kalemidir. Burada hakim destekten yoksun kalma tazminatını belirlerken; destek ilişkisinin mevcudiyetini, destek verenin bakım gücünü ve destekten yoksun kalanın bakım ihtiyacını ve desteğin devam süresini de hesaba katarak destekten yoksun kalma tazminatı miktarını varsayımsal olarak belirler.
Burada destek gerçek destek ve farazi destek olmak üzere ikiye ayrılarak belirlenir. Nitekim, ölen kişinin çocuk olması durumunda hesaplanacak olan tazminatta dikkate alınacak destek farazi destektir. Yine aynı şekilde nişanlı kişi de farazi destek olabilir. Nitekim bu durum Yargıtay içtihatlarında da belirtilmiştir. Nişan ilişkisinin varlığı halinde evliliğin gerçekleşeceği kesin görülebilir ise ölen kişinin nişanlısı da destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilir. Bu durumda ölen nişanlı farazi destek olan kişidir. Ancak halihazırda bir mesleği olan ve çalışan kişinin sağlamış bulunduğu destek ise gerçek destektir.
Aynı şekilde destek olan kişiler; çocuk, ana-baba, karı-koca, kardeşler ve evlilik birliği dışında imam nikahlı eşler birbirlerinin desteği olabilir.
Bedensel zarar
Türk Borçlar Kanunu’nun 54. Maddesinde uğranılan bedensel zararlara şu şekilde örnek verilmiştir:
i) Tedavi giderleri:
Zarar gören kişi, kaza sebebiyle uğramış bulunduğu zarardan dolayı herhangi bir organına zarar gelmişse ve bunun için hastaneye kaldırılması durumunda ödemiş bulunduğu tedavi giderleri zarardan sorumlu kişilerden talep edebilir. Bu durumda eklemek gerekir ki; zarar gören kişi herhangi bir uzvunu kaybetmiş bulunabilir ve bu durumda kendisine protez takılmış olabilir. Zarar gören kişi, takılan protez masrafları da dahil olmak üzere bütün hastane giderlerini tazmin etmek zorundadır.
ii) Kazanç kaybı:
Zarar gören kişi kaza sebebiyle çalışamamışsa ve bu sebeple de kazanç kaybı mevcutsa; zarara sebep olan tarafından, zarar görene, iyileşene kadar kaybetmiş bulunduğu kazanç kaybının tazmin edilmesi gerekmektedir.
iii) Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar:
Çalışma gücünün azalması kısmi kayıp olarak, çalışma gücünün yitirilmesi ise tam kayıp olarak adlandırılır. Burada hükmedilecek olan tazminat zarar görenin yaşı, gelir durumu, mesleği, yaşı sebebiyle çalışma süresi hesaba katılarak hesaplanması gerekmektedir. Zarar görenin mesleği yok ise, bu durum daha çok çocukların zarar görmesinde meydana gelir, mahkeme tarafından mesleğe başlama yaşı ve meslek uygun bir şekilde tayin edilir ve tazminat ona göre hükmedilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1974/9-660 E. Sayılı, 1976/1157 K. Sayılı 24.03.1976 tarihli yerleşik hale gelmiş kararına göre; olağan işlerde 60-65 yaşını, ağır işlerde ise 50 yaşını çalışma süresi olarak belirler.
iv) Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar
b) Manevi Tazminat
Manevi tazminat kişinin, kişilik değerlerinin ve bedensel bütünlüğünün (fiziki olarak) zarar görmesi sonucunda meydana gelen eksilmenin bir miktar para ile giderilmeye çalışılmasıdır. Zira insanın onurunun, şeref ve haysiyetinin, acı ve eleminin para ile ölçülebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle manevi tazminat aslında ceza aracı olarak tam anlamıyla bir tazminat olarak değil tatmin aracı olarak görülmektedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 56. Maddesinde; zarar görenin bedensel bütünlüğünün zarar görmesi durumunda veya ağır bedensel zarar ve ölüm halinde zarar görenin veya yakınlarının manevi tazminat olarak bir miktar para talep edebileceği düzenlenmiştir.
Bahsi geçen madde hükmünde şu ifadeler; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” amir bulunmaktadır.